Wednesday, January 18, 2006

Bilimkurgunun İşlevi


Milattan önce 2.yy'da Samasota'lı Lucian'ın, Güneş'e ve Ay'a yolculuğu anlatan romanslar yazarken, 1657-1662 yıllarında Cyrano De Bergerac'ın, Voyage dans la lune ve L'histoire des etats et empires du soleil isimli eserlerini kaleme alırken 1835'te Edgar Allan Poe'nun da The Unparalled Adventures of One Hans Pfall adlı öyküsünü kaleme alırken birbirinden çok da farklı olmayan niyetleri beslediklerini düşünmek yanlış olmayacaktır... Ardından Jules Verne, HG Welles aynı ideallerle eserler ortaya koydular.

Sözkonusu eserlere üstünkörü bakan birisi bile, bilimkurgunun en temel işlevlerinden birinin farklı düşünebilme becerisi ile ilgisi olduğunu anlayabilir. Farklı düşünmek deyince sadece bir çeşit fanteziler dünyası kurup eğlenmek gibi bir sonucun ortaya çıkacağı düşünülebilir ama işin aslı öyle değil... Örneğin Cervantes'in Don Quijote'si de pek çok yönüyle fantastik kabul edilebilir. Ne var ki okuyucularına çılgın bir adamın gözünden dünyaya bakmayı öğretir, Cervantes. Ve bu sayede toplumsal bazı sorunları görebilmeyi, eleştiriler getirmeyi ve belki de öneriler sunmayı başarır.

Zaman zaman ömürlerine sığmasa da, farklı düşünmeyi bir yaşam tarzı haline getiren öncü beyinler toplumları değiştirmeyi başarmışlardır. Git gide daha fazla distopyalara benzeyen dünyamızda bilimkurgunun değeri de artmaktadır. Kalabalıklar her ne kadar uyuyor gibi görünse de bir şeylerin ters gittiğini de anlayabiliyorlar olsa gerek ki Matrix ve benzeri filmler bu kadar popüler oluyor. Öte yandan bilimkurgudan somut devrimci adımlar beklemek de hayal kırıklığı yaratabilir, bir film izleyip, ya da bir kitap okuyup dünyanızı değiştireceğinizi beklemek en azından her zaman gerçekçi olmayabilir. Ancak bilimkurgu farklı düşünebilmeyi bir disiplin haline getirme gücüne de sahiptir. Tam bir "B" film olan John Carpenter'ın They Live belki de birkaç karesiyle de olsa işlevi yerine getiriyor.

No comments: